Hipnoz, bazılarımızın hiç duymadığı, bazılarımızın sadece isminden haberdar olduğu ve bazılarımızın bildiği halde inanmak istemedeği bir konudur. Üzerinde birkaç yüzyıldır bilimsel olarak çalışıldığı halde ülkemizde yeteri kadar tanınamamakta ve bundan dolayı da istifade edilememektedir.
Konumuza direk girmeden önce genel olarak düşünce ufuklarımızı doğmatik kalıplardan sıyırıp daha geniş boyutlu düşünebilmek ve ön fikirlere kapılmadan problemleri tahlil edebilmek için A.B.D, SSCB ve Avrupa ülkelerinde yapılmış olan ve konumuzla dolaylı olarak ilgili bulunan deneylerden kısaca bahsetmek istiyorum. Deneyler canlılar arasında henüz anlayamadığımız DUYU ÖTESİ ALGI YOLUYLA bir bağ bulunduğuna dair delil niteliğinde çalışmalardır.
Bu deneylerden birinde 20-40 arasında karınca grupları metal kutulara konarak toprağa gömülmüş. Bu metal kutuların bir kısmı kurşundan yapılmış, bir kısmına ise karınca konmamış. Sonunda görülmüş ki röntgen ve gamma ışınlarını geçirmeyen kurşun kutular ve boş kutular hariç diğer kutuların bulunduğu bölgelere karıncalardan oluşmuş kurtarma ekipleri gelerek toprağı kazmaya başlamışlar.
Yine başka bir çalışma bazı insanların, diğer insanların biyolojik alanlarını hissetmesi üzerine yapılmış. Bu insanlar çalışmalarını elleri ile yaparlar. Çalışma, bu güce sahip olduğunu iddia eden, hastalık halinde kişilerin biyolojik alanının değişmekte olduğunu ve ellerinin bu hastalıklı bölgeleri tanıdığını ve tedavi ettiğini belirten insanların kendileri tarafından Moskova’daki araştırma laboratuarında toplanmaları üzerine yapılmış. Onlara birçok araştırma ve deney yapılmış ve sonunda KİRLİAN fotoğraf çekme tekniği ile ellerinden çıkan ışınların tespit edildiğinin gösterilmesiyle kişilerin iddiaları doğrulanmış.
Bir diğer araştırma da insanların bitkiler ile olan ilişkisi üzerine yapılmış. Bitkilerin tehdit edilmeye karşı bir tepki gösterdiği iddia edilmiş. Örneğin bir insan ‘şimdi seni kökünden koparırım’ diye düşünürse, söylemek değil sadece düşündüğünde, kullanılan aletler bitkiden geçen akımın değiştiğini göstermiş. Ayrıca bitkilerin yalnızca düşünsel bir tehdide değil kendileri ile ilgili herhangi bir davranışa da cevap verdikleri anlaşılmış. Örneğin bir laboratuar ortamında bulunan çeşitli bitkilerden biri bir laborant tarafından kesilmiş. Bu esnada bitkilere bağlı olan hassas cihazlar diğer bitkilerden elektrik sinyalleri almış. İş bununla kalmamış, laborant dışarı çıkarılmış ve bu arada başka insanlar içeri girip çıkmış cihazlarda herhangi bir kayıt gözlenmemiş ama aynı laborantın içeri girmesiyle birlikte bitkileri hepsi birden aynı elektrik sinyallerini vermiş.
Yine SSCB’de bir denizaltıda yavru tavşanlar belli aralarla öldürülmüş ve binlerce kilometre uzaktaki bir kara parçasında ana tavşanın beyin dalgaları her bir yavrunun öldürülmesi sırasında belirgin değişimler göstermiş.
Tüm bu deneyler göstermektedir ki elle tutulmayan, gözle görülmeyen, laboratuar şartlarında gözlenemeyen bazı etkenler gözle görülen ve laboratuar ortamında müşahhaslaşan sonuçları oluşturmaktadır. Bu da göstermektedir ki canlılar arasında DUYU ÖTESİ ALGI dediğimiz kompleks ve açıklanamayan bir olay vardır.
Giriş kısmını daha fazla uzatmak istemiyorum. Giriş kısmına gerek duymamın nedeni dogmatik olarak bu olaylara karşı çıkanlara bir fikir verebilmek ve bunları ispatlayan deneyleri gösterebilmek içindir. Kaldı ki konumuz olan hipnoz bahsettiğimiz deneyler ve konular arasındaki en basit ve en anlaşılır olanıdır ve beynin bilmediğimiz bölgelerinin bir fonksiyonudur. Şimdi de bilinebildiği ölçüde hipnozu anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle hipnozun ne olduğu ve ne olmadığını anlayarak başlayalım. Hipnoz bir sihir değildir. Sizin varlığınızın bir parçası olan zihninizi daha etkin kullanmayı öğrenmektir. Hipnoz, kendiliğinden oluşan doğal bir zihin durumudur. Hipnoz çok iyi ve etkili bir terapi/tedavi tamamlayıcısıdır. İnsan ırkı var olduğu sürece, hipnoz vardı ve var olmaya devam edecek. Hepimiz bu kendiliğinden olan zihin durumunu, bilmeden, farkında olmadan sürekli kullanırız. Hipnoza girmede temel nokta şuurun belirli bir noktada toplanması, dikkatin belirli şeylere odaklanması ve bunun dışındaki uyaranların algılanmaması halidir. Hipnoz halinde iken kişinin bilinci açıktır. Aksi bir telkin verilene kadar seans boyunca bütün olup bitenleri hatırlar. Uyku hali olmadığı gibi aksine tabloya yoğun bir dikkat ve odaklanma hakimdir. Hipnoz esnasında bilinçaltı bellek, bilincin frenlerinden kurtarılmış bir durumda olup, doğrudan bilinçaltı bellekle irtibat hali söz konusudur. Hipnotik trans halinde kişinin algılarında artış tespit edilir. Her ne kadar çoğu seansta danışanlar oldukça hafiflediklerinden hatta bir ara seansta sanki bedenlerinde bir yükselme hissettiklerinden söz etseler de bu hiçbir zaman görsel medyada yansıtıldığı şekliyle gerçekleşmemektedir. Özellikle tıp ve psikoloji dışı kişilerin gösteri amaçlı görsel medyada sundukları kimi görüntüler gerçeği yansıtmamaktadır.
Hipnoza yatkınlık birçok faktörün eşliğinde kişiye özel bir durumdur. Bu yüzden kişinin hipnoza verdiği karşılık, hipnozitörün becerilerinden çok kişinin hipnoza yatkınlığına ve hazır oluşuna bağlıdır.
Örneğin bazı kişiler TV seyrederken aşırı bir dikkat toplaması yaparlar. Herkesin başına gelen bu hali hepimiz yaşamışızdır. Çok önem verdiğimiz bir konuşmayı takip ederken, yılın maçını izlerken, heyecanımızı doruklara ulaştıran bir olayı takip ederken mutfaktan seslenen sesi işitmez, yan odada olan bitenden haberimiz olmaz. İşte bu durum da hipnoza benzer bir haldir, büyük olasılıkla o anlarda hipnoza girmişsinizdir.
Bu doğal oluşan zihin durumunun bir diğer tipik örneği otoyol hipnozu olarak adlandırdığımız, araba sürerken, sürücüde oluşan dalma halidir. Her türlü monoton uyaran kişiyi hipnoza sokmada büyük rol oynamaktadır. Bilinçaltı yola odaklıyken bilinciniz farklı düşünceler arasında gezer, bilinçaltı sizi yolda götürür ve sapacağınız kavşağı geçtikten sonra uyanırsınız. Herkes birçok kez bilerek ya da bilmeden hipnozu yaşamıştır.
Çoğunlukla hipnozu tedavide kullanmaya engel olan hipnoz hakkındaki yanlış inançları da sizinle paylaşmak istiyorum.
Hipnoz ile ilgili yanlış inançlar
Bu önyargılardan ve yanlış inançlardan uzaklaştıktan sonra, iyileşme inancı içinde olmak, iyileşmek ve kazanmak arzusu ile ilerlemek, sabır göstermek, başarıya odaklanmak, her sorunun çözülebileceğini bilmek, yöntemi anlamak, samimiyetle kendinize karşı dürüst olmak, hipnoz olduğunuza ikna olmak, terapistinize güvenmek, hipnoz olmanızı ve iyileşmenizi hızlandıracaktır.
Aynı zamanda hipnozun örenilebilir olduğunu da kabul ediyorum. Bu yüzden hipnozu, hipnozitörün hastasına otohipnoz şeklinde öğretilebileceği bir durum olarak da görüyorum. Hastaların kendi kendilerine hipnoz yapmayı öğrenmelerinin terapi sürecine katılımlarını aktif hale getirdiğine inanıyorum. Bu yüzden Otohipnoz hakkında da bilgi vermek istiyorum
OTOHİPNOZ
Otohipnoz dışarıdan yardım almadan kişinin kendi kendine yaptığı hipnozdur. Bir hipnozitör tarafından bir nedenle daha önce hipnoterapi uygulanan kişilere, aynı konuya yönelik olarak kendi kendilerine hipnoz yapabilmeyi öğretmekten ibarettir. Otohipnoz hipnozun öğrenilmiş şeklidir. Pratiğe dayalı bir yöntemdir. Bazı durumlarda terapiste bağımlı kalmayı önleyen, sürekliliği sağlayan ve bireyin kendine güven duymasına katkıda bulunan bir süreç olarak otohipnoz kullanılmalıdır.
Otohipnoz, kaygutı tetikleyen durumlarda hızlı bir şekilde gevşemenin sağlanması, algılanan tehdidin doğasıyla ilgili olarak algı değişimlerini destekleme ve danışanın bu durumla baş etme yeteneğine güvenmesi konularında hastanın eğitilmesi için kullanılabilir.
Kişiler otohipnoza dayalı, anksiyete belirtilerinin azaltma ve gevşemeyi başarıyla kullandıklarında bu durum, kendi kendilerini kontrol edebilme duygularına, baş edebilme becerilerine ve öz güvenlerine katkıda bulunur.
Bir şeyi deneyimlemedikten sonra kolay kolay anlayamazsınız. Hipnoz deneyimleme imkanı tanıyan bir uygulamadır. İmajinasyon altında elde edilen deneyimleme cesareti, kolaylıkla gerçek uygulamaya transfer edilebilir. Böylece kişiler, kendi kendilerine yetmedikleri, kaygı karşısında yetersiz kaldıkları ve aciz olduklarında inandıkları bir duruma müdahale edebildiklerini fark etmektedirler. Farkındalıkları artmaktadır. Bu yüzden hipnoz, sadece bilişsel seviyede değil, duygusal ve davranışsal seviyede de değişimi sağlayan etkin bir uygulamadır.
Kendi kendine hipnoz reklamlarıyla piyasaya sürülen bazı CD’ lere rastlıyorum. Terapi kişiye özel bir uygulamadır. Plastik değil canlıdır. Bu yüzden telkinler kişiye özel, kişinin sorununa özel olmalıdır. Bu şekilde tamamen para kazanma Amaçlı piyasaya sürülen ürünlere lütfen kanmayınız. Tedavi yerine yeni bir travma ile karşı karşıya kalabilirsiniz.
HİPNOZUN SEVİYELERİ
Hipnozun 3 seviyesi hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
Hafif trans (letarji) seviyesi, genel rahatlamayla kendini belli eden bu seviyede kişi pek hipnoza girdiğini hissedemez.
Psikoterapötik yardım bağlamında bu seviye pek kullanılmaz. Hemen herkes bu seviyede hipnoza ulaşabilir. Kaslarda gevşemeye, gözlerde seyirme ve telkin alma yetisinde artış eşlik eder.
Orta trans (kataleptik) seviye, bu seviyede kişi dışarıdan gelen sesleri duyabilir. Uyku ile uyanıklık hali arasında bir durumdur. Vücut verilen pozisyonu korur, o haliyle kalır. Klinik uygulamalarda genelde kullanılan seviyedir. Bu orta seviyede kişi rahatlamış, solunumu derin ve yavaş, bilişsel kritik yapmaktan uzak, telkin alabilir bir düzeydedir. Dışarıdan gelen sesleri duyabilir ancak tepki vermez. İnsanların %70-80’i bu seviyeye erişebilir. Duyum ve algıda yanılsamalar meydana getirebilen bu seviyede hastalara, posthipnotik telkinler verilebilir.
Derin trans seviyesi, somnambulizm ( uyur-gezer) de denen bu seviyede olumlu ya da olumsuz halüsinasyonlar görülebilir. İnsanların %5-7’lik bir bölümü bu seviyeyi yaşar. Terapi için mutlak ulaşılması gereken bir serviye değildir.
HİPNOZU KİMLERE VE HANGİ VAKALARA ( ENDİKASYONLAR) UYGULAYALIM?
Hipnozun bir terapi yöntemi olmadığından daha önce söz etmiştim ancak hipnoz iyi bir tedavi tamamlayıcısıdır. Bu yüzden hemen hemen bütün psikoterapötik işlemlerin yardımcısı olarak kullanılabilir.
Hipnozun birçok tıbbi ve psikolojik sorunda yararlı olduğu görülmüştür.
Anksiyete bozuklukları, duygu durum bozuklukları, fobik bozukluklar, konversif bozukluklar, stresle bağlantılı fiziksel ve ruhsal bozukluklar, uyumsuz ilişki örüntüleri, cinsel işlev bozuklukları, vajinismus, uyku bozuklukları, ağrı ve baş ağrısı tedavileri, sigara bırakma, alışkanlık bozuklukları, hipertansiyon, ülser, psöriazis v.d. dermatolojik sorunlar, astım, obezite ve yeme bozuklukları hipnozun tedavi amaçlı kullanıldığı hastalıklara örnek verilebilir.
HİPNOZU KİMLERE UYGULAMAYALIM (KONTRENDİKASYONLAR)
Hipnoterapide yetkinlik önemli bir meseledir. Hipnozu biliyor olmak yetki alanı dışındakilere, tedavi amacıyla hastalara müdahale etme yetkisi vermez. ‘’Hipnozsuz bir şeyi tedavi edemiyorsanız ( buna yetkiniz yoksa ya da yapamıyorsanız), hipnozla tedavi etmeye kalkışmayın’’, bu konudaki en kısa ve net tavır budur.
Organik beyin sendromları, psikotik yetmezliğe yatkın kişiler, bipolar bozukluk yaşayanlar, paranoid sorunları olanlar, dissosiyatif bozukluğu olanlar ve border-line kişilik yapısı olanlar hipnoz için zayıf adaylardırlar ya da özel dikkat gösterilmesi gereken grubu oluştururlar.
Bu bilgiler ışığında, daha fazlasını öğrenmek ya da hipnozu deneyimlemek isterseniz, sorularınız ve ihtiyacınız olan çözümler için buradayım…